ABD'nin Yeni Stratejisi: Avrupa Medeniyeti Yok Olma Riskiyle Karşı Karşıya
ABD'den Avrupa'ya Sert Eleştiri: Medeniyet Krizi

Beyaz Saray'ın 6 Aralık 2025 tarihinde açıkladığı yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, Washington'ın geleneksel müttefiklerine yönelik beklenmedik derecede sert bir dil kullanarak uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin sinyalini verdi. Belge, Avrupa'yı derin bir 'medeniyet krizi' içinde gösteriyor ve ABD'nin 'Amerika Önce' politikasını yeniden merkeze aldığını ortaya koyuyor.

Stratejinin Çarpıcı Tespitleri: Avrupa'nın Geleceği Belirsiz

Belgede, Avrupa medeniyetinin yok olma riskiyle karşı karşıya olduğu ifade ediliyor. Beyaz Saray'ın strateji metni, kıtanın mevcut ekonomik, demografik ve toplumsal eğilimlerinin uzun vadede medeniyeti silip süpürebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bu durumun, Avrupa ülkelerinin orta ve uzun vadede güvenilir stratejik ortaklar olma vasfını kaybetmesine yol açabileceği vurgulanıyor.

ABD yönetimi, Avrupa'nın yaşadığı sorunları şu şekilde sıralıyor: yoğun göç, düşen doğurganlık oranları, ifade özgürlüğünde kısıtlamalar, siyasi muhalefetin bastırılması ve ulusal kimlik ile özgüven kaybı. Strateji daha da ileri giderek, önümüzdeki 20 yıl içinde bazı Avrupa devletlerinin güçlü ekonomilere ve askeri kapasiteye sahip olup olamayacağının belirsiz olduğunu öne sürüyor. Sonuç bölümündeki mesaj ise nettir: "Avrupa Avrupalı kalsın, kendi medeniyetine yeniden güven duysun."

Transatlantik İlişkilerde Tarihi Kırılma

Bu yeni strateji, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana temel alınan ABD-Avrupa ilişki modelini kökten değiştiriyor. Onlarca yıldır güvenlik, savunma ve dış politikada ortak bir çizgi izleyen taraflar, artık farklı yönlere savrulma tehlikesiyle karşı karşıya. Belgeye göre:

  • ABD, artık ittifakları değil, ulusal çıkarlarını merkeze alan bir politika izleyecek.
  • NATO gibi kolektif güvenlik yapıları bile bu yeni 'Amerika Önce' yaklaşımının gölgesinde kalabilir.
  • Analistlere göre, Avrupa savunma yatırımlarını hızla artırmazsa transatlantik bağ onarılamaz şekilde zayıflayabilir.

Washington, Avrupa'da halihazırda var olan 'stratejik kapasiteyi yeniden inşa' çabalarının dahi yeterli olup olmayacağı konusunda şüphelerini dile getiriyor. Bu durum, kıta içinde hem güvenlik algısını hem de dış politika yönelimini yeniden ve derinlemesine tartışmaya açacak gibi görünüyor.

Avrupa'dan Gelen Tepkiler ve Gelecek Senaryoları

Stratejinin açıklanmasının ardından Avrupa başkentlerinden sert tepkiler yükseldi. Bazı AB liderleri, Washington'un üslubunu "Avrupa'nın özgüvenini dışarıdan telkin etme girişimi" olarak nitelendirdi. Bu yaklaşımın, diplomatik ilişkilerde ve savunma iş birliğinde karşılıklı bir sertleşmeye yol açması muhtemel.

Belge, Avrupa'yı kendi güvenliğini kurmaya ve savunma sanayii yatırımlarını hızlandırmaya zorlayabilir. Ancak bu tür bir dönüşümün uzun vadeli, maliyetli ve birçok ülke için siyasi açıdan ağır bir yük getireceği açık. Sonuç olarak, ABD'nin bu yeni stratejisi, Avrupa içinde jeopolitik ayrışmaları ve derin iç tartışmaları tetikleme potansiyeli taşıyor.

Yaklaşık 80 yıllık 'Atlantik ittifakı' ve 'transatlantik dayanışma' kavramlarını sarsan bu belge, ABD'nin artık Avrupa'yı 'otomatik müttefik' olarak görmediğinin resmi ilanı gibi. Washington, müttefiklerini artık güç kapasitesi, özgüveni ve ulus-devlet kimliği üzerinden değerlendirecek. Avrupa'ya verilen mesaj net: "Ya yeniden inşa ol ve güçlen, ya da geride kal." Bu tablo, bazı Avrupa başkentleri için bağımsız bir dış politika geliştirme fırsatı anlamına gelse de, bu yolun sancılı, maliyetli ve risklerle dolu olduğu da unutulmamalı.