Osmaniye'de 50 Yıldır Kavalıyla Sürüsünü Yöneten Çoban Turgut Göker
Kavalıyla Sürüsünü Yöneten Çobanın 50 Yıllık Geleneği

Osmaniye'nin Sumbas ilçesine bağlı Yeşilyayla köyünde, dedesinden babasına, ondan da kendisine miras kalan bir mesleği, modern çağa inat sürdüren bir isim dikkat çekiyor. 60 yaşındaki Turgut Göker, tam 50 yıldır çobanlık yapıyor ve sürüsünü yönetmek için binlerce yıllık bir enstrüman olan kavalın nağmelerini kullanıyor.

Kavalla Kurulan İletişim: Hayvanlar Müziği Dinliyor

Turgut Göker, her sabah ağıldan çıkardığı 200 keçilik sürüsü ile dağlık arazide kilometrelerce yürüyor. Onun en önemli yol arkadaşı ve yönetici aracı ise 10 yaşında eline aldığı kavalı. Göker, kaval sesinin hayvanlar üzerindeki etkisini şu sözlerle anlatıyor: "Kavalın sesini duyduğu yerde hayvanlar toplanır. Uzun hava çaldığım zaman mal hareketlenmez, sabit kalır. Malı toplayıp eve dönme zamanı geldiğinde hareketli hava çalarım. Çaldığım an hayvanlar toparlanır ve gitmeye hazır hale gelir."

Kamıştan Başlayan 50 Yıllık Serüven

Çobanlık mesleğine henüz bir çocukken başlayan Göker, ilk kavalını kendi yapmış. "Kavala kendi kendime kamıştan düdük yaparak başladım. Amcamlar da çalardı, onlardan görürdüm. Uğraşırken çalmayı da öğrendim" diyerek müzikle olan yolculuğunun doğal öğrenme sürecine dikkat çekiyor. Yarım asırdır neredeyse hiç ara vermeden sürdürdüğü bu yaşam biçimi, onun için bir işten çok daha fazlası.

Geleneğin Yeni Nesil Temsilcileri: Oğulları

Turgut Göker'in en büyük gururu, bu kadim mesleği oğullarına aktarabilmek. 28 yaşındaki oğlu Hakan Göker de çobanlığı meslekten öte, zevk veren bir uğraş olarak gördüğünü ve bu geleneği devam ettireceğini ifade ediyor. Bu durum, ailenin köklerinden gelen bilgi ve kültürün gelecek nesillere taşınacağının en somut göstergesi.

Teknolojinin her alana hakim olduğu günümüzde, Turgut Göker'in kavalından dökülen nağmelerle sürüsünü yönlendirmesi, kaybolmaya yüz tutmuş bir bilgeliğin ve insan-doğa-hayvan arasındaki kadim iletişimin canlı bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Osmaniye'nin yemyeşil dağlarında, her sabah yeniden başlayan bu sessiz senfoni, bir geleneğin direnişini ve sadeliğin gücünü hatırlatıyor.