Ultra İşlenmiş Gıdalar 2035'te Dünyanın Yarısını Obez Yapacak
İşlenmiş Gıdalar Sağlık ve İklimi Tehdit Ediyor

Bilim dünyası, küresel obezite salgını ile iklim değişikliği arasında çarpıcı bir bağlantıya işaret ediyor. Bristol Üniversitesi'nden araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir inceleme, uzun raf ömrüne sahip ve yoğun pazarlanan ultra işlenmiş gıdaların, hem insan sağlığını hem de gezegenin geleceğini aynı anda tehdit ettiğini ortaya koydu. Çalışma, mevcut gıda üretim sistemlerinin sürdürülebilir olmaktan uzak olduğu konusunda net bir uyarı niteliğinde.

İkiz Kriz: Obezite ve Küresel Isınma

Araştırmanın başyazarı Jeff M. P. Holly, dünya genelinde hızla artan obezite oranları ile küresel ısınmanın aynı kaynaktan beslendiğini vurguluyor. Holly'ye göre, bu endişe verici tablo bireylerin irade eksikliğinden değil, on yıllardır aşırı tüketimi teşvik eden endüstriyel gıda sistemlerinden kaynaklanıyor. Çalışmanın projeksiyonları oldukça karamsar: mevcut eğilimler devam ederse, 2035 yılına kadar dünya nüfusunun yarısının fazla kilolu veya obez olabileceği öngörülüyor.

Ultra İşlenmiş Gıdalar Neden Tehlikeli?

Özellikle "ultra işlenmiş" olarak adlandırılan gıda ürünleri, yüksek kalori yoğunluklarına karşın düşük lif oranları ve kolay tüketilebilir yapılarıyla dikkat çekiyor. Bu özellikler, doyma sinyallerini bozarak aşırı yeme davranışını tetikliyor. Yapılan kontrollü deneyler, bu tür gıdalarla beslenen kişilerin, daha sağlıklı alternatiflerle beslenenlere kıyasla günde ortalama 500 kalori daha fazla tükettiğini kanıtlıyor.

Krizin bir diğer ayağı ise iklim. Mevcut gıda sistemleri, küresel sera gazı salımlarının dörtte birinden fazlasından sorumlu tutuluyor. Burada öne çıkan faktör, yüksek metan salımı ve ormansızlaşmaya yol açması nedeniyle kırmızı et üretimi. Uzmanlar, enerji sistemleri karbondan arındırılsa bile, değişmeyen beslenme alışkanlıklarının küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlama hedeflerini riske atabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Çözüm Bireysel Değil, Sistemik Olmalı

Araştırma, obezite ve iklim kriziyle mücadelede yalnızca bireysel çabaların yeterli olmayacağının altını çiziyor. Sorunun köküne inebilmek için gıda sisteminin köklü bir dönüşüm geçirmesi gerektiği savunuluyor. Önerilen sistemik çözümler arasında şunlar yer alıyor:

  • Sağlıksız ürünlere yönelik vergilendirme politikaları,
  • Ürün etiketlerinde daha şeffaf ve uyarıcı bilgilendirme,
  • Okul beslenme programlarının sağlıklı gıdalar temelinde yeniden yapılandırılması,
  • Sağlıklı ve sürdürülebilir gıdayı herkes için erişilebilir kılan kapsayıcı politikalar.

Bristol Üniversitesi'nin bu kapsamlı incelemesi, sağlığımız ve gezegenin sağlığı arasındaki ayrılmaz bağı gözler önüne sererek, acilen harekete geçilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.